Günümüzde sağlık alanındaki gelişmelere paralel olarak ortalama yaşam ömrü uzamış dolayısı ile dişsizlik oranı artmıştır. Bugün bilinen diş kayıplarının %90 sebebi diş çürükleri ve periodontal hastalıklar ( dişeti hastalıkları ) nedenlidir. Uzun süren dişsizlik ve kontrolleri yapılmamış, uygun olmayan geleneksel protezlerin uzun süre kullanılması sonucu hastalarda ciddi çene kemiği rezorbsiyonları ( erime ), fonksiyonsuzluğa bağlı atrofi ve dejenerasyonlar gözlenmektedir. Bu ve benzeri nedenlerden ötürü geleneksel hareketli protezler ile yapılan tedavilerin estetik ve fonksiyonel başarısı da genellikle sınırlı olmaktadır.
İmplant kaybedilen diş köklerini taklit eden, silindir veya vida şeklinde yapay diş kökleridir.
İmplantlar titanyum ya da diğer doku dostu materyallerden üretilirler.
İmplant uygulaması iki aşamalı bir tedavidir. İlk aşaması yapay diş kökü olan implantın çene kemiğine yerleştirildiği cerrahi aşamadır. İşlem lokal anestezi altında, ağrısız bir şekilde ve genellikle diş çekiminden daha kısa sürede gerçekleştirilir.
İkinci aşama ise protez aşaması olan yapay diş kökünün üzerine protezin yapılacağı aşamadır. Eksik diş sayısı ve yerine konulan implant sayısına bağlı olarak implantların üzerine sabit (kendi dişiniz gibi ağzınızdan hiç çıkmayan) protezler veya hareketli (çıtçıtlı) protezler yapılabilir.
İmplantlarla yapılan tedavi planlamaları daha koruyucu yöntemlerdir. Diş çekim boşluğuna komşu dişlerin kesilmesi ile yapılacak köprü restorasyonlarına ya da hareketli protezlere oranla çok daha koruyucu bir yöntem olarak kabul edilmektedir.
İmplant tedavisi dişe en çok benzeyen tedavi seçeneği olması ve ağızda hareket etmeyen protez kullanımına izin vermesi sebebi ile hastanın yaşam kalitesini de arttırmaktadır.
İmplantlar kendi dişleriniz gibi görünür ve hissetirir.
İmplantlar kemik içine yerleştirildiğinden, diş çekimi sonrası meydana gelen kemik kaybını önlemektedirler.
Koruyucu bir yöntemdir; implantlar çekim boşluğuna yerleştirildiği için köprü protezlerinden farklı olarak mevcut diğer dişlerinize dokunulmadan tedavi gerçekleştirilir.
Çoklu diş eksikliği durumlarında ya da tüm çene diş eksikliği durumlarında yerleştirilen implantlar üzerine yapılan total (damak), parsiyel veya sabit protezler hiç oynamaz. Tutuculuk maksimumdur. Ayrıca tüm çene dişsizlik durumlarında uygulanan en az 2 ve daha fazla sayıda implant destekli protezlerin ağızda kapladığı yüzey alanı çok daha az olmaktadır. Böylece hasta daha konforlu bir şekilde yaşamını sürdürebilmektedir.
İmplant için en uygun adaylar dişeti hastalığı ve genel sağlık problemi olmayan ya da varsa kontrol altında olan kişilerdir.
Eğer Periodontal (dişeti), Diabet (şeker) veya benzer bir hastalık mevcut ise hastalığın kontrol altında olması implant uygulaması için yeterlidir.
İmplant planlanan bölgede yeterli miktarda kemik olması gerekir. Diş çekiminden sonra çene kemiğini (alveol) erimesi hızlanır bu nedenle çekim yapılan bölgeye en kısa süre içerisinde implant yerleştirilerek kemik erimesinin önüne geçilmesi önerilir.
Eğer yoğun sigara kullanan bir hastaysanız implant uygulaması öncesi ve hemen sonra bir süre sigarayı bırakmanız ve takip eden iyileşme sürecinde de günlük sigara sayınızı en çok 5 adete kadar düşürmeniz istenecektir. Eğer kontrol altında olmayan Diabet hastasıysanız değerlerinizin diyetinize özen göstererek ve/veya kullandığınız ilacın doktorunuz ile konsültasyon yapılarak değişimi yada dozu ile oynanması ile mümkün olduğu kadar referans aralığına çekilmesi istenecektir.
İmplantın uygulandığı operasyon, ağız içi dokular üzerinde basit bir diş çekimi ile yaklaşık olarak aynı etkiyi yaratmaktadır.
Yerleştirilen implantın aşırı yükten korunması ve yara yüzeyinin herhangi bir travmadan mümkün olduğu kadar etkilenmemesi için bir süre daha yumuşak besinler ve sıvı gıdalarla beslenmeniz istenebilir.
Size reçete edilen ilaçların saatine dikkat edilerek alınması önemlidir.
Tüm cerrahi işlemler sonrası olduğu gibi implant operasyonu sonrası doktorunuzun önereceği süre boyunca sigara ve alkol kullanılmamalıdır.
İmplant operasyon süresi diş eksikliği sayısına bağlı olarak değişir. Ortalama bir implantın yerleştirilmesi 10 dakika kadar bir zaman almakta ve hasta için diş çekiminden daha az travmatik olmaktadır. Ancak kemik yetersizliğinin olması durumlarında bu süre operasyon esnasında uygulanan ek cerrahi işlemlerden dolayı artabilmektedir. Bu uygulamalar süreyi biraz uzatsa bile yine hasta için ağrısız bir işlemlerdir. Çene kemiğinize yerleştirilen implantın kemiğe kaynaması (osseointegrasyon) için beklenmesi gereken süre yaklaşık 8 haftadır. Ancak bu süre beklenilmeden derhal protezin yerleştirildiği durumlar olabildiği gibi yaklaşık 4 ile 6 ay gibi uzun bir iyileşme sürecinin bekleneceği durumlarda olabilmektedir. Bekleme süresini etkileyen faktörler implantın yerleştirileceği çene kemiğinizin mevcut hacmi ile ilgilidir. Bu sürenin tamamlanmasından sonra ikinci aşamada küçük bir müdahale ile implantı ağız içine açan bir kapak yerleştirilerek dişeti şekillendirilir. Dişetinin şekillenmesi için geçen 1-2 hafta akabinde ise ölçü alınarak rutin protez işlemlerine geçilir.
Genetik (doğumsal) olan veya sonradan gelişen çene yüz anomalileri ( damak-dudak yarıkları, alt veya üst çenenin ileride veya geride konumlanması nedeniyle çiğneme fonksiyonunun ve estetiğin bozulduğu durumlar) cerrahi uygulama alanlarıdır. Bunun gibi durumlarda bir Ortodonti uzmanı ile beraber, multidisipliner bir yaklaşım ile hastanın değerlendirilmesi ve tedavisinin yapılması gerekmektedir.
Bu dişler 17–25 yaşları arasında sürme zamanı olduğundan dolayı bunlara 20 yaş dişi de denmektedir.
Genellikle ağızda sürme problemi olan 20 yaş ( üçüncü azı ) dişlerinin çekilmesi (ekstraksiyonu) işlemidir.
20 yaş dişlerinin çekilmesi zorunlu mudur?
Bu dişlerin ağızda kalabileceği durumlarda mevcuttur. Eğer karşıt dişle çiğnemeye katılacak düzgün bir doğrultuda ve yer darlığına sebep olmayacak dolayısı ile diş dizisinde çapraşıklık yaratmayacak şekilde sürerse 20 yaş dişlerinin çekimi gerekmemektedir.
20 yaş dişlerinden sonra damakta yine sürme problemi yaşatabilecek olan diğer dişler köpek ( kanin ) dişleridir. Bu dişler de aynı şekilde küçük cerrahi girişimler ile alınabilinir veya eğer uygun ise ortodontik braketlerle sürdürülerek diş dizisine kazandırılabilinir.
Çürük; dişin sürmesi esnasında oluşan yuva, ağzın arka tarafında yer almaktadır, o bölgeye ulaşmak zor olduğu için yiyecek artıklarının birikimi sonucu ilgili dişte çürük oluşabilmektedir. Bu durum sıklıkla yanındaki dişi de tehdit edebilmektedir. Çürük oluştuğu taktirde bu dişlerde ve çevre dokularda iltihaba ve apseye bağlı olarak ağrılı durumlar görülebilir.
Dişeti apsesi; bir bölümü sürmüş dişlerde, o bölgedeki enfeksiyon yumuşak dokuya da sıçrar şiddetli ağrıya ve ödeme neden olur. İlerlemiş durumlarda bu nedenle ağzın tam açılamaması söz konusu olabilir (trismus). Daha da ilerlemesi halinde lenfler aracılığı ile yanak ve boyun bölgesine de yayılabilir.
Basınç ağrsı; Sürme sırasında 20 yaş dişleri komşu dişlere de baskı yapıp o bölgede basınç ağrısına neden olabilir. Yandaki dişte aşınmaya, rezorpsiyona neden olabilir. Baskı sonucu sıklıkla hastaların fark edebileceği şekilde ön bölge dişlerinde yavaş yavaş sıkışma, çapraşıklık meydana gelebilmektedir.
Kist oluşumu; Dişler sürmeden önce çene kemiği içerisinde bir folikül (kılıf) içerisinde bulunurlar. Gömülü dişler sürerken çevresindeki bu folikülün rezorbe olmamasından kaynaklanan kistik oluşumlar gözlenebilmektedir. Bu oluşumlar büyüyüp kemikte rezorpsiyona (erimeye) neden olabilir ve büyüyerek kemikte boşluklar oluşturup çene kemiğini zayıflatabilir. Böyle durumlarda çene kemiğinde kırıklara sıkılıkla rastlanır. Sıklıkla olmasa da bu kistler tümörlere dönüşebilir. Böyle riskleri ortadan kaldırmak için yirmilik dişlerin çekimi geciktirilmeden yapılmaktadır.
Yirmi yaş dişi ile ilgili rahatsızlık olmasa bile, kontrol edilmesi, uzman bir doktor tarafından panoramik filmle incelenmesi gerekmektedir. İnceleme esnasında dişin pozisyonu, herhangi bir enfeksiyon varlığı, yer darlığı gibi faktörler göz önünde bulundurularak çekimi ile ilgili gereklilik kararı verilir.
Diş kökündeki yapısal bozukluk nedeniyle başarılı bir şekilde kök kanal tedavisi'nin tam yapılamaması,
Diş üzerinde çıkarılamayan bir restorasyonun varlığı nedeniyle kök kanal tedavisi yapılamaması,
Kök kanal tedavisi sırasında alet kırılmışsa, kırılan aletin mutlaka çıkarılması gerekiyorsa,
Yapılmış kök kanal tedavisine rağmen hastanın ağrısının veya kök ucundaki lezyonun devam ettiği durumlarda veya diş kökünün kemik içerisindeki 1/3 uç kısmının kırılması durumlarında Apikal Rezeksiyon adı verilen kök ucunu ilgilendiren, lokal anestezi altında yapılan operasyonlardır.
Bifosfanat grubu ilaçlar günümüzde osteoporoz, bazı kemik hastalıkları, Paget hastalığı ve bazı kanserlere ait kemik metastazlarının bulunduğu vakalarda kullanılmaktadır. Bifosfonatlar ( Didronate, Skelid, Fasomax, Zometa, Reclast vb ) ağız yolu ile veya enjeksiyon yolu ile hastalara verilmektedir. Özellikle enjeksiyon yolu ile bu ilacı kullanan bireylerde bir enfeksiyon ya da yapılan cerrahi işlemler sonucu ostenekroz adı verilen özellikle kemikte iyileşmenin problemli olduğu durumlar yaşanabilmektedir. Bu nekrozlar her iki çenede veya damakta belirli bir bölgede kemiğin açığa çıkması ve bölgenin en az 6-8 hafta ile başlayan hatta bazı durumlarda yıllarca iyileşmemesi olarak gözlenir. Osteonekroz kendiliğinden gelişebileceği gibi yapılan bir dental işlem sonucu da meydana gelebilmektedir. Bu durumlar hastalarda ağrı, şişlik, his kaybı, yumuşak dokularda ülserasyon, ağız içi ya da ağız dışı fistül, dişlerde sallanmaya yol açabilmektedir. Böyle komplikasyonlara maruz kalmamak için, genellikle de uzun süre kullanımı gerekli olan bu tür ilaçları almaya başlamadan önce hasta detaylı bir ağız muayenesinden geçmelidir. Tüm ümitsiz dişlerin çekilmeli, gerekli tüm cerrahi işlemler tamamlanmalı ve ağızda optimal dişeti sağlığı sağlanmalıdır.
Periodontal hastalıklar, dişleri destekleyen dokuların ( alveol kemiği, periodontal ligament ve sement ) yıkımıyla karakterize olan, mikroorganizmalar ve bireyin sahip olduğu genetik özellikler arasındaki ilişkiye bağlı olarak gelişen iltihapsal hastalıklardır. Periodontal hastalıkların şiddeti ve ilerleme hızı bireyden bireye farklılık göstermektedir.
Periodontal hastalığın asıl nedeni bakteri plağıdır ve ancak mekanik olarak tedavi edilebilir. Ancak genetik, çevresel ve bireyin sahip olduğu sistemik faktörler de hastalığın oluşmasında etken olabilir. Sistemik faktörler içinde diabet, kalp-damar hastalıkları, epilepsi, down sendromu, AIDS, kan hastalıkları sayılabilir.
Toplumda yaygın olarak rastlanan periodontal hastalıkların ilk belirtisi dişeti kanamasıdır. Dişeti kızarık, şiş ve parlak yüzeylidir. Çoğu zaman bu belirtilere, ağız kokusu, dişeti çekilmesi, kanama hissi, dişlerde sallanma ve hassasiyet de eşlik eder. Periodontal hastalıklar toplumda çocuk yaştan yaşlılığa kadar her yaşta insanı farklı şiddette etkileyebilmektedir. Çoğu zaman hastanın ağrı gibi bir şikayeti olmadığı için belirti vermeden ilerleyebilmektedir. Hastanın şikayeti olduğunda ise sağlam, çürüksüz dişler destek doku kayıplarından dolayı sallanarak kaybedilmektedir.
Periodontal tedavinin asıl amacı umutsuz gibi görünen sağlıksız dişleri ağızda tutmaktır. Hastalığın tipi ve şiddetine göre değişik tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Bunlar; öncelikle ağız hijyeni eğitimi, diş yüzeyi temizliği, kök yüzeyi düzleştirilmesi, rejeneratif, rekonstrüktif ve mukogingival operasyonlar olarak basitçe özetlenebilir. Hastalığın tipi ve şiddeti; hastanın alışkanlıkları ve hekimi ile yapacağı işbirliği, ağız hijyeninin standardı, tedavi planlaması ve başarısını doğrudan etkiler. Periodontal tedavide, erken teşhis ile gerekli müdahaleler yapıldığında sonuçlar kesin ve hasta memnuniyeti en yüksek oranda sağlanmaktadır. Unutulmamalıdır ki periodontal olarak sağlıklı olmayan dişlere uygulanan restoratif tedavilerde estetik ve fonksiyon başarısı sağlanamamaktadır.
Dişeti çekilmeleri periodontal hastalığa (dişeti) bağlı çekilmeler ve dişlerin bir yüzeyini içeren ( vestibül dişeti çekilmeleri ) çekilmeler olarak iki gruba ayrılır. Periodontal hastalığa bağlı dişeti çekilmeleri dişlerin tüm yüzeyini içerir. Periodontal hastalıkla birlikte dişin destek kemik yüksekliği azaldığında dişeti de onunla birlikte çekilir. Vestibüler dişeti çekilmeleri (sert diş fırçalama alışkanlığı, ortodontik tedavi vb nedenlerle dişlerin dudak/yanağa bakan yüzeylerinde oluşmaktadır) ise ilgili dişlerin bir yüzeyini ilgilendirir. Her iki tür çekilme de lokalize (bir veya birkaç diş ile sınırlı ) veya generalize (tüm ağızda yaygın) olabilir. Genellikle sığ dişeti çekilmeleri günümüzde yaygın şekilde uygulanan ve lokal anestezi altında gerçekleştirilen basit cerrahi tekniklerle tam olarak tedavi edilebilmektedir. İlerlemiş dişeti çekilmeleri sözkonusu olduğunda ise, aynı şekilde kullanılan basit cerrahi girişimler ile açık kök yüzeyleri tamamen olmasa da büyük oranda örtülebilmektedir. Ancak kemik kaybının çok fazla olduğu durumlarda ise açık kök yüzeylerini günümüz teknikleri ile dişetiyle örtmek mümkün değildir. Dolayısı ile kayıp ilerlemeden erken müdehaleler ile başarı şansı daha yüksek olmaktadır.
Beyaz ve muntazam dişler sağlıklı ve güzel bir gülümseme için daima yeterli olmamaktadır. Dişleri çevreleyen dişeti sağlığı ve dişeti estetiği oldukça önemlidir. Gülme hattının yüksek olduğu bireylerde dişler ne kadar düzgün olursa olsun dişetindeki uyumsuzluklar ( dişeti çekilmeleri, dişeti formundaki düzensizlikler, gülme esnasında fazla miktarda görünen dişeti ve koyu dişeti rengi ) estetik açıdan olduğu kadar bazı durumlarda sağlık açısından da uzman müdahalesi gerektirebilmektedir. Bu tip uyumsuzluklar basit cerrahi girişimler ile düzeltilebilmektedir. Dolayısı ile bireyin gülüşü çok daha sağlıklı ve hoş olabilmektedir. Dişeti estetiğinin belirli anotomik sınırlar içinde bir dişeti uzmanı ( Periodontolog ) tarafından yapılması tercih edilmelidir.
Hamilelik esnasında meydana gelen hormonal değişiklikler yüzünden dişeti hastalıklarına karşı yatkınlık oluşmaktadır. Bu yatkınlık hamilelik öncesi tam bir ağız muayenesinden geçilip optimal ağız hijyeni sağlanarak ve bunu sürdürme alışkanlığı edinilerek engellenebilinir. Hamilelikte gözlenebilen dişeti büyümeleri tek bir dişin çevresinde veya bütün ağızda yaygın olarak görülebilir.
Hamilelik süresince gözlenen yüksek düzeydeki hormonal değişiklikler, damarların yapısında değişiklik yaratarak bireyin iltihapsal durumlardaki yanıtını farklılaştırır.
Hamilelikte gözlenen dişeti büyümesinde doku parlak, kırmızımsı, yumuşak kıvamlı kendiliğinden ya da dokununca kanayan yapıdadır.
Genellikle 3. aydan sonra meydana gelir ancak daha erken dönemlerde de gözlenebilir ve özellikle ağız hijyeninin iyi olmadığı bireylerde görülme sıklığı daha fazladır.
Başlangıçta ağrıya neden olmaz, ancak ilerlemiş durumlarda dişlerin çiğneyici yüzeyini içini aldığında ağrıya neden olur.
Tedavisi ağız hijyeninin optimal düzeye getirilmesinin ardından dokunun kaldırılmasını içerir, bazı durumlarda hamilelik süreci içinde tekrar edebilir ancak hamilelikten sonra gözlenmez.
Light Amplification by Stimulated Emission of Radiation ( Lazer ); Uyarılmış radyasyon salınımlarıyla ışık kuvvetlendirilmesi anlamına gelmektedir. Lazer ışınının en büyük özelliği dağılmaz olması ve yön verilebilmesidir.
Dişhekimliğinde ilk olarak 1964 yılında kullanılmaya başlanan lazerler, sürekli gelişim göstererek günümüzde dişhekimliğinin pekçok alanında kullanılır hale gelmektedir. Çeşitli lazer tipleri birbirinden farklı dalga boyu özellikleri sebebiyle farklı kullanım alanlarına sahiptir. Diş hekimliğinde kullanılan tüm lazerlerin yayılım dalga boyu yaklaşık 0,5μm (veya 500 nm) ile 10,6 μm (veya 10600 nm) arasındadır.
Dişlere uygulanacak her tür porselen restorasyon ( empress, lamina veneer vb) öncesi diş yüzeyinin hazırlığı aşamasında, çene kemiğini ilgilendiren cerrahi işlemlerde, dişetini ilgilendiren cerrahi işlemlerde, sıcak/soğuk hassasiyeti olan dişlerin hassasiyetinin giderilmesinde, diş çürüklerinin sağlam diş dokusundan uzaklaştırılmasında, kanal tedavisi esnasında kök kanallarından mikroorganizmaların arındırılmasında, diş beyazlatma esnasında, operasyon sonrası yara bölgesinin ve aftların iyileşme sürecinin hızlandırılmasında kullanılabilmektedir.
Lazer uygulamaları esnasında diş, dişeti veya kemik dokusu ile genellikle temassız çalışılır dolayısı ile işlem esnasında anestezi her zaman gerekmemektedir. Tedavi esnasında ve sonrasında kanama riski daha düşüktür. Operasyon sonrası şiş daha az olmakta ve daha hızlı iyileşme gözlenmektedir. Lazer uygulaması her tür tedavi prosedürünün işlem süresini kısaltmakta, tedavi sonrası hasta konforunu arttırmakta, iyileşme sürecini hızlandırmaktadır.
Endodontik tedavi diş pulpası (dişe ait damar-sinir paketi) ve dişin kökü çevresindeki dokulara ait hastalıkların tedavisidir.
Diş ağrısının, soğuk-sıcak hassasiyetinin, diş apselerinin, travmaya maruz kalmış dişlerin tedavisi endodontik tedavi kapsamındadır. Endodontik tedavi yani kanal tedavisi; dişlerde ağrı, apse ve kist oluşumuna neden olan, iltihaplı veya ölü diş pulpasının içerisinde bulunduğu kök kanalından çıkarılması ve geriye kalan kök boşluğunun, biyolojik uyumlu (doku dostu) bir madde ile tam olarak doldurulması işlemidir.
Başarılı bir endodontik tedavi sonrası, hasta optimum ağız hijyenini de sağlıyabiliyorsa düzenli yapılan kontroller ile ilgili diş hayat boyu ağızda kalabilmektedir.
Endodontik tedavinin alternatifi ise ilgili dişin alınarak yerine implant yerleştirilmesidir. Ancak lezyonlu dişlerde bile başarılı bir kanal tedavisi ile iyileşme gözlenebilmektedir.
Ortodonti, diş-çene-yüz bölgesini ilgilendiren bozuklukların oluşumunu kontrol altına almak; mevcut bozukluklarn ilerlemesini durdurmak ve tedavi etmek; bununla birlikte iyi bir estetik görüntü ve beraberinde fonksiyon (ısırma, çiğneme, konuşma,vb.) sağlamayı hedefleyen uzmanlık dalıdır.
Ortodontik Bozukluklar Nasıl Oluşur?
Genetik faktörler
Doğumsal anomaliler (dudak-damak yarığı vb)
Hatalı fonksiyonlar (ağız solunumu vb)
Zararlı alışkanlıklar (parmak emme, uzun süre yalancı emzik kullanma vb)
Erken kaybedilen süt dişleri
Sürmeyen ( gömük kalan ) dişler
Travma
Diş dizisindeki çapraşıklıkların düzeltilmesi ile dişler daha kolay temizlenir, çürük oluşma riski ciddi oranda azalır
Diş dizisindeki çapraşıklıklar dişipi kullanımını güçleştirmekte ve diş fırçasının etkinliğini azaltmakta böylece dişeti hastalığına yatkınlık olmaktadır. Dolayısı ile çapraşıklığın giderilmesi ile dişeti hastalıklarına yatkınlık ortadan kalkar.
Kişinin etkin şekilde ısırıp çiğneme ve konuşmasına yardımcı olmaktadır.
Bazı durumlarda daha estetik ve sağlıklı protez uygulamaları için proteze hazırlık amacı ile ortodontik tedaviden yararlanılmaktadır.
Diş eksikliği durumlarında eksik diş boşukları ortodontik tedavi ile kapatılabilmekte ya da eksik diş boşluğu kapatılamıyorsa implant tedavisi için bölgede uygun miktarda yer açılabilmektedir.
Farklı fonksiyonel sorunların gelişimi engellemektedir (Eklem şikayetleri vb) o dişler hem fonksiyon hem görünüm olarak daha iyi konuma gelirler ve daha estetik görünürler.
Ortodontik tedavi için ilk kontrol 7-8 yaş civarında alt ve üst daimi kesici dişlerin sürmesinden sonra yapılmalıdır. Ancak 5-6 yaşlarındaki çocuklarda da ortodontik muayene yararlı olabilmektedir. Bu yaşlarda çoğunlukla ortodontik tedavi uygulanmasa da bazı önleyici ortodontik tedavilerden yararlanılarak erken büyüme-gelişme döneminde daha hızlı sonuç alınabilmektedir. Bu yaşlarda uygulanacak ortodontik tedaviler önleyici ve koruyucu ortodontik tedavi olarak isimlendirilirmektedir. Bununla beraber ortodontik tedavi için öngörülen bir üst yaş sınırı bulunmamaktadır.
Önleyici Ortodontik Tedavi;
Bu tedavilerde amaç daimi dişler için yeterli yer hazırlamaktır.Erken kaybedilen süt dişlerinin yerini koruyucu yer tutucular hazırlanmaktadır.
Koruyucu Ortodontik Tedavi;
Kötü alışkanlıklar; parmak emme, anormal yutkunma gibi faktörlere bağlı gelişebilecek problemleri önlemek amacıyla alışkanlık kırıcı apareyler hazırlanmaktadır. Daimi dişlere yer kazanmak ve kaybedilen dişlerin yerini korumak için karışık dişlenme dönemindeki hastalara koruyucu tedavileri içermektedir.
Hareketli apareyler;
Sabit yer tutucu apareyi Koruyıucu ve önleyici tedavilerde kullanılan sabit ve hareketli ortodontik apareyler
Ortodontik tedavi için ilk kontrol 7-8 yaş civarında alt ve üst daimi kesici dişlerin sürmesinden sonra yapılmalıdır. Bu yaştaki pek çok çocukta hem daimi ve hem süt dişler ağızdadır.Ortodontik problemlerin erken tanısı sonucunda yapılacak tedavi daha kolay olacaktır. Özellikle çeneleri ilgilendiren bozuklukların (iskeletsel sorunlar) tedavisi aktif büyüme ve gelişim döneminde yapılabilmektedir. Bu tür bozukluklar erken dönemde tedavi edilmezse 18 yaşından sonra uygulanacak ortognatik cerrahi tedavi ile tedavi edilebilirler.
Hasta tarafınfan çıkarılabilen ve genellikle basit diş hareketlerinde kullanılan plaklardır. Bunlar alışkanlık giderici, şeffaf plaklar, vidalı apareyler ya da fonksiyonel apareyler olarak hastaya göre hazırlanmaktadır.
Ortodonti uzmanı tarafından diş yüzeylerine yerleştirilen tellerdir. Diş yüzeylerine özel yapıştırıcı ile uygulanan parçalara braket adı verilir. Ayrıca tedavi tekniklerinde yaşanan gelişmelerle de ileri yaşlardaki bireylere uygulanan ortodontik tedavi oldukça yaygınlaşmıştır. Günümüzde porselen ve seramik esaslı şefaff braketler, lingual teknik adını verdiğimiz, dişlerin dil ve damağa bakan iç kısımlarından uygulanan teknik veya invisalign ismini verdiğimiz şeffaf plaklarla uygulanan ortodontik tedavilerle estetik kaygı ortadan kalkmaktadır.
Gelişmelere bağlı olarak değişen modern ortodontik tedavi teknikleri ile günümüzde özellikle erişkin hastalarda görüntüsü rahatsızlık veren metal teller artık daha az kullanılmaktadır. Metal braketlerin yerine porselen ve seramik esaslı şefaf braketler kullanılabildiği gibi dişlerin arka yüzeylerine ( dil ve damağa bakan yüzeyleri ) yerleştirilen braketler ile uygulanan lingual teknik ile tellerin oluşturabileceği estetik görüntü kirliliği sorunu ortadan tamamen kalkmaktadır. Ayrıca Invisalign adı verilen, tedavinin bilgisayar ortamında planlanması ile oluşturulan şeffaf plaklar ile uygulanan teknikte ise hasta istediği zaman apareyi ağzından çıkarabilmektedir.
Çene Eklem Rahatsızlıkları; çiğneme kasları, temporomandibular eklem (TME), baş ve boyun kasları ve ilgili yapılar ile dişler ve tükürük bezlerinden oluşan sistemi etkileyen ağrı ve disfonksiyon sendromudur.
• Kulak içinde ve kulağın ön bölgesinde, şakaklarda, baş ve boyun kaslarında ağrı. Ağrı aniden başlayabileceği gibi, zamanla artan ağrılar da görülebilir.
• Yüzde ve çenede ağrı ve yorgunluk hissi.
• Çiğnerken, konuşurken veya esnerken ağrı
• Baş ağrısı, baş dönmesi
• Ağız açmada zorluk veya kısıtlılık
• Fonksiyon sırasında tıklama veya çıtırtı sesi
• Çenenin tek tarafa doğru kayarak açılması
• Dişlerde normal kapanmama hissi
• Kulaklarda ağrı, çınlama
Çene eklem rahatsızlıklarının sebepleri genelde birden fazla rahatsızlığı bir arada içerir. Çeşitli faktörler öne sürülmüştür, bazıları şunlardır;
• Baş veya çeneye gelen gelen direkt travma
• Uzun süreli çok açılması gereken diş tedavileri
• Genel anestezi verilirken ağzın aşırı derecede açılması
• Diş sıkma veya gıcırdatma, dudak ısırma, tırnak yeme gibi parafonksiyonel alışkanlıklar
• Anormal çene ilişkisi
• Baş ve boyun kaslarında kasılmalar
• Sistemik hastalıklar, stres, psikolojik faktörler de çene eklemi rahatsızlıklarıyla ilişkili olarak belirtilebilir.
Çene eklem tedavilerini amacı; ağrıyı ve çene eklemine gelen yükü azaltarak çenenin normal fonksiyonunu sağlamaktır. Bunlar,kombine tedavi ile tüm faktörleri kontrol altına alarak mümkün olmaktadır. Konservatif tedaviler ile başlanmalı ve gerekmedikçe geri dönüşümü olmayan yaklaşımlardan kaçınılmalıdır.
Çene eklem tedavisinde, klinik muayene yaklaşık olarak 30 dakikadır. Hastanın hikayesi alındıktan sonra ağız içi muayenesi ve ardından çene eklemi, baş boyun kaslarını içeren ayrıntılı muayene ile tanıya varılmaya çalışılmaktadır. Hekim, gerekli gördüğü takdirde MRI veya diğer görüntüleme yöntemlerinden yararlanabilir.
Tedavisi Yöntemleri;
• Oklüzalortotik apareyler-Splint (Alt veya üst çeneye)
• Fizik tedavi
• Farmakolojik yaklaşımlar
• Oklüzal düzenlemeler
Periodontal hastalıklar, dişleri destekleyen dokuların ( alveol kemiği, periodontal ligament ve sement ) yıkımıyla karakterize olan, mikroorganizmalar ve bireyin sahip olduğu genetik özellikler arasındaki ilişkiye bağlı olarak gelişen iltihapsal hastalıklardır. Periodontal hastalıkların şiddeti ve ilerleme hızı bireyden bireye farklılık göstermektedir.
Periodontal hastalığın asıl nedeni bakteri plağıdır ve ancak mekanik olarak tedavi edilebilir. Ancak genetik, çevresel ve bireyin sahip olduğu sistemik faktörler de hastalığın oluşmasında etken olabilir. Sistemik faktörler içinde diabet, kalp-damar hastalıkları, epilepsi, down sendromu, AIDS, kan hastalıkları sayılabilir.
Toplumda yaygın olarak rastlanan periodontal hastalıkların ilk belirtisi dişeti kanamasıdır. Dişeti kızarık, şiş ve parlak yüzeylidir. Çoğu zaman bu belirtilere, ağız kokusu, dişeti çekilmesi, kanama hissi, dişlerde sallanma ve hassasiyet de eşlik eder. Periodontal hastalıklar toplumda çocuk yaştan yaşlılığa kadar her yaşta insanı farklı şiddette etkileyebilmektedir. Çoğu zaman hastanın ağrı gibi bir şikayeti olmadığı için belirti vermeden ilerleyebilmektedir. Hastanın şikayeti olduğunda ise sağlam, çürüksüz dişler destek doku kayıplarından dolayı sallanarak kaybedilmektedir.
Periodontal tedavinin asıl amacı umutsuz gibi görünen sağlıksız dişleri ağızda tutmaktır. Hastalığın tipi ve şiddetine göre değişik tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Bunlar; öncelikle ağız hijyeni eğitimi, diş yüzeyi temizliği, kök yüzeyi düzleştirilmesi, rejeneratif, rekonstrüktif ve mukogingival operasyonlar olarak basitçe özetlenebilir. Hastalığın tipi ve şiddeti; hastanın alışkanlıkları ve hekimi ile yapacağı işbirliği, ağız hijyeninin standardı, tedavi planlaması ve başarısını doğrudan etkiler. Periodontal tedavide, erken teşhis ile gerekli müdahaleler yapıldığında sonuçlar kesin ve hasta memnuniyeti en yüksek oranda sağlanmaktadır. Unutulmamalıdır ki periodontal olarak sağlıklı olmayan dişlere uygulanan restoratif tedavilerde estetik ve fonksiyon başarısı sağlanamamaktadır
Dişeti çekilmeleri periodontal hastalığa (dişeti) bağlı çekilmeler ve dişlerin bir yüzeyini içeren ( vestibül dişeti çekilmeleri ) çekilmeler olarak iki gruba ayrılır. Periodontal hastalığa bağlı dişeti çekilmeleri dişlerin tüm yüzeyini içerir. Periodontal hastalıkla birlikte dişin destek kemik yüksekliği azaldığında dişeti de onunla birlikte çekilir. Vestibüler dişeti çekilmeleri (sert diş fırçalama alışkanlığı, ortodontik tedavi vb nedenlerle dişlerin dudak/yanağa bakan yüzeylerinde oluşmaktadır) ise ilgili dişlerin bir yüzeyini ilgilendirir. Her iki tür çekilme de lokalize (bir veya birkaç diş ile sınırlı ) veya generalize (tüm ağızda yaygın) olabilir. Genellikle sığ dişeti çekilmeleri günümüzde yaygın şekilde uygulanan ve lokal anestezi altında gerçekleştirilen basit cerrahi tekniklerle tam olarak tedavi edilebilmektedir. İlerlemiş dişeti çekilmeleri sözkonusu olduğunda ise, aynı şekilde kullanılan basit cerrahi girişimler ile açık kök yüzeyleri tamamen olmasa da büyük oranda örtülebilmektedir. Ancak kemik kaybının çok fazla olduğu durumlarda ise açık kök yüzeylerini günümüz teknikleri ile dişetiyle örtmek mümkün değildir. Dolayısı ile kayıp ilerlemeden erken müdehaleler ile başarı şansı daha yüksek olmaktadır.
Beyaz ve muntazam dişler sağlıklı ve güzel bir gülümseme için daima yeterli olmamaktadır. Dişleri çevreleyen dişeti sağlığı ve dişeti estetiği oldukça önemlidir. Gülme hattının yüksek olduğu bireylerde dişler ne kadar düzgün olursa olsun dişetindeki uyumsuzluklar ( dişeti çekilmeleri, dişeti formundaki düzensizlikler, gülme esnasında fazla miktarda görünen dişeti ve koyu dişeti rengi ) estetik açıdan olduğu kadar bazı durumlarda sağlık açısından da uzman müdahalesi gerektirebilmektedir. Bu tip uyumsuzluklar basit cerrahi girişimler ile düzeltilebilmektedir. Dolayısı ile bireyin gülüşü çok daha sağlıklı ve hoş olabilmektedir. Dişeti estetiğinin belirli anotomik sınırlar içinde bir dişeti uzmanı ( Periodontolog ) tarafından yapılması tercih edilmelidir.
Gummy Smile; gülümseme esnasında dişetlerinin normalde estetik olarak kabul edilen miktardan daha fazla göründüğü durumdur. Böyle bir problem varsa dişetlerinin görünme miktarı ve dişlerin periodontal ( dişeti sağlığı ve kemik desteği ) durumu göz önünde bulundurularak müdahale şekli belirlenir. Tedavi seçenekleri; dişeti konumunun dokuların izin verdiği ölçüde yukarı alınarak değiştirilmesi ve /veya dudağın bir miktar aşağı alınmasıdır. Her iki işlem de lokal anestezi altında yaklaşık 30-40 dakika süren küçük cerrahi işlemlerdir.
Hamilelik esnasında meydana gelen hormonal değişiklikler yüzünden dişeti hastalıklarına karşı yatkınlık oluşmaktadır. Bu yatkınlık hamilelik öncesi tam bir ağız muayenesinden geçilip optimal ağız hijyeni sağlanarak ve bunu sürdürme alışkanlığı edinilerek engellenebilinir. Hamilelikte gözlenebilen dişeti büyümeleri tek bir dişin çevresinde veya bütün ağızda yaygın olarak görülebilir.
Hamilelik süresince gözlenen yüksek düzeydeki hormonal değişiklikler, damarların yapısında değişiklik yaratarak bireyin iltihapsal durumlardaki yanıtını farklılaştırır.
Hamilelikte gözlenen dişeti büyümesinde doku parlak, kırmızımsı, yumuşak kıvamlı kendiliğinden ya da dokununca kanayan yapıdadır.
Genellikle 3. aydan sonra meydana gelir ancak daha erken dönemlerde de gözlenebilir ve özellikle ağız hijyeninin iyi olmadığı bireylerde görülme sıklığı daha fazladır.
Başlangıçta ağrıya neden olmaz, ancak ilerlemiş durumlarda dişlerin çiğneyici yüzeyini içini aldığında ağrıya neden olur.
Tedavisi ağız hijyeninin optimal düzeye getirilmesinin ardından dokunun kaldırılmasını içerir, bazı durumlarda hamilelik süreci içinde tekrar edebilir ancak hamilelikten sonra gözlenmez.
Günümüzde sağlık alanındaki gelişmelere paralel olarak ortalama yaşam ömrü uzamış dolayısı ile dişsizlik oranı artmıştır. Bugün bilinen diş kayıplarının %90 sebebi diş çürükleri ve periodontal hastalıklar ( dişeti hastalıkları ) nedenlidir. Uzun süren dişsizlik ve kontrolleri yapılmamış, uygun olmayan geleneksel protezlerin uzun süre kullanılması sonucu hastalarda ciddi çene kemiği rezorbsiyonları ( erime ), fonksiyonsuzluğa bağlı atrofi ve dejenerasyonlar gözlenmektedir. Bu ve benzeri nedenlerden ötürü geleneksel hareketli protezler ile yapılan tedavilerin estetik ve fonksiyonel başarısı da genellikle sınırlı olmaktadır.
İmplant kaybedilen diş köklerini taklit eden, silindir veya vida şeklinde yapay diş kökleridir.
İmplantlar titanyum ya da diğer doku dostu materyallerden üretilirler.
İmplant uygulaması iki aşamalı bir tedavidir. İlk aşaması yapay diş kökü olan implantın çene kemiğine yerleştirildiği cerrahi aşamadır. İşlem lokal anestezi altında, ağrısız bir şekilde ve genellikle diş çekiminden daha kısa sürede gerçekleştirilir.
İkinci aşama ise protez aşaması olan yapay diş kökünün üzerine protezin yapılacağı aşamadır. Eksik diş sayısı ve yerine konulan implant sayısına bağlı olarak implantların üzerine sabit (kendi dişiniz gibi ağzınızdan hiç çıkmayan) protezler veya hareketli (çıtçıtlı) protezler yapılabilir.
İmplantlarla yapılan tedavi planlamaları daha koruyucu yöntemlerdir. Diş çekim boşluğuna komşu dişlerin kesilmesi ile yapılacak köprü restorasyonlarına ya da hareketli protezlere oranla çok daha koruyucu bir yöntem olarak kabul edilmektedir. İmplant tedavisi dişe en çok benzeyen tedavi seçeneği olması ve ağızda hareket etmeyen protez kullanımına izin vermesi sebebi ile hastanın yaşam kalitesini de arttırmaktadır.
İmplantlar kendi dişleriniz gibi görünür ve hissetirir.
İmplantlar kemik içine yerleştirildiğinden, diş çekimi sonrası meydana gelen kemik kaybını önlemektedirler.
Koruyucu bir yöntemdir; implantlar çekim boşluğuna yerleştirildiği için köprü protezlerinden farklı olarak mevcut diğer dişlerinize dokunulmadan tedavi gerçekleştirilir.
Çoklu diş eksikliği durumlarında ya da tüm çene diş eksikliği durumlarında yerleştirilen implantlar üzerine yapılan total (damak), parsiyel veya sabit protezler hiç oynamaz. Tutuculuk maksimumdur. Ayrıca tüm çene dişsizlik durumlarında uygulanan en az 2 ve daha fazla sayıda implant destekli protezlerin ağızda kapladığı yüzey alanı çok daha az olmaktadır. Böylece hasta daha konforlu bir şekilde yaşamını sürdürebilmektedir.
İmplant için en uygun adaylar dişeti hastalığı ve genel sağlık problemi olmayan ya da varsa kontrol altında olan kişilerdir.
Eğer Periodontal (dişeti), Diabet (şeker) veya benzer bir hastalık mevcut ise hastalığın kontrol altında olması implant uygulaması için yeterlidir.
İmplant planlanan bölgede yeterli miktarda kemik olması gerekir. Diş çekiminden sonra çene kemiğini (alveol) erimesi hızlanır bu nedenle çekim yapılan bölgeye en kısa süre içerisinde implant yerleştirilerek kemik erimesinin önüne geçilmesi önerilir.
Eğer yoğun sigara kullanan bir hastaysanız implant uygulaması öncesi ve hemen sonra bir süre sigarayı bırakmanız ve takip eden iyileşme sürecinde de günlük sigara sayınızı en çok 5 adete kadar düşürmeniz istenecektir. Eğer kontrol altında olmayan Diabet hastasıysanız değerlerinizin diyetinize özen göstererek ve/veya kullandığınız ilacın doktorunuz ile konsültasyon yapılarak değişimi yada dozu ile oynanması ile mümkün olduğu kadar referans aralığına çekilmesi istenecektir.
İmplantın uygulandığı operasyon, ağız içi dokular üzerinde basit bir diş çekimi ile yaklaşık olarak aynı etkiyi yaratmaktadır.
Yerleştirilen implantın aşırı yükten korunması ve yara yüzeyinin herhangi bir travmadan mümkün olduğu kadar etkilenmemesi için bir süre daha yumuşak besinler ve sıvı gıdalarla beslenmeniz istenebilir.
Size reçete edilen ilaçların saatine dikkat edilerek alınması önemlidir.
Tüm cerrahi işlemler sonrası olduğu gibi implant operasyonu sonrası doktorunuzun önereceği süre boyunca sigara ve alkol kullanılmamalıdır.
İmplant operasyon süresi diş eksikliği sayısına bağlı olarak değişir. Ortalama bir implantın yerleştirilmesi 10 dakika kadar bir zaman almakta ve hasta için diş çekiminden daha az travmatik olmaktadır. Ancak kemik yetersizliğinin olması durumlarında bu süre operasyon esnasında uygulanan ek cerrahi işlemlerden dolayı artabilmektedir. Bu uygulamalar süreyi biraz uzatsa bile yine hasta için ağrısız bir işlemlerdir. Çene kemiğinize yerleştirilen implantın kemiğe kaynaması (osseointegrasyon) için beklenmesi gereken süre yaklaşık 8 haftadır. Ancak bu süre beklenilmeden derhal protezin yerleştirildiği durumlar olabildiği gibi yaklaşık 4 ile 6 ay gibi uzun bir iyileşme sürecinin bekleneceği durumlarda olabilmektedir. Bekleme süresini etkileyen faktörler implantın yerleştirileceği çene kemiğinizin mevcut hacmi ile ilgilidir. Bu sürenin tamamlanmasından sonra ikinci aşamada küçük bir müdahale ile implantı ağız içine açan bir kapak yerleştirilerek dişeti şekillendirilir. Dişetinin şekillenmesi için geçen 1-2 hafta akabinde ise ölçü alınarak rutin protez işlemlerine geçilir.
Avrupa, Orta Doğu’da yer alan ülkeler başta olmak üzere, çeşitli ülkelerde sunulan sağlık poliçelerinde ekonomik nedenlerden dolayı özellikle profesyonel dental ve oftalmik müdehaleler sigorta kapsamı dışında tutulmaktadır. Dolayısı ile bu ülkelerde yaşayan bireyler bu branşlarda tedavi gerektiren sağlık problemlerine çözüm ararken daha rahat karşılayabilecekleri düzeyde maliyet sunan ülkeleri ziyaret etme yolunu tercih etmektedirler.
Türkiye sağlık kontrolleri ve tedaviler için yurtdışında yaşayan hastaların sıklıkla tercih ettiği ülkelerden biridir. Türkiye’de tedavi olmayı seçen hastalar sayıları hızla artan uzman Diş Hekimleri’ne rahatlıkla ulaşabilmekte ve en son teknolojik gelişmelerin rehber alındığı bir anlayışla dünya standartlarındaki tedavi imkanlarından yararlanabilmektedirler.
Kliniğimizde de uzman doktorlar tarafından planlanacak ve uygulanacak olan dental tedaviniz gerçekleşirken bir yandan ülkemizin tarihi ve doğal güzelliklerini keşfedebilirsiniz.
T: +90 212 291 39 91F: +90 212 248 24 21
Dr. Dilek Güvenç, DDS, PhD |
Valikonağı cad. No:32 info@dilekguvenc.com |